| ||||||||||
| ||||||||||
| ||||||||||
HABER ARASON YORUMLANANLAR
|
![]() Uhuvvet Derslerinin Sonuncusu MuhteşemdiNurculuk dünyası yeni bir iştiyak ile, derin bir hasret ile, belki Muazzez Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin dar-ı bekaya irtihalinden sonra bugüne kadar en müstesna en mesud en müferrah en müjdeli günlerinden birini yaşıyor. Nurculuk dünyası yeni bir iştiyak ile, derin bir hasret ile, belki Muazzez Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin dar-ı bekaya irtihalinden sonra bugüne kadar en müstesna en mesud en müferrah en müjdeli günlerinden birini yaşıyor. Çünkü bugün muhabbet günü, bugün uhuvvet günü, bugün tesanüd, ittihad, tefani, fenafi’l-ihvan, ittihad-ı İslam günü... Evet, bugün öyle nurani, öyle saadetli, öyle hakikatli bir surette bir bahar mevsimin çiçeklerinin açtığını görüyoruz. Evet, bugün bir tebeddülat var. Bir inkişaf var, bir fütuhat var.
Nur ve nurani her yerde intişar eder, her engeli aşar, avuç içlerine sığmaz, kontrol kabul etmez, kimsenin minneti altına girmez. Bid’atlar ile felsefi düşünceler ile Kur’an’a hizmet olmaz, olamaz! Ancak zarar verirler. Sadık Nur talebeleri ve hadimleri tam istiğna, tevazu ve mahviyet ile hizmet-i imaniyelerine devam ederler. Nur ve nurani olan Risale-i Nur’a hizmet ancak ona tam intisab ile tam sadakat ile olur. Bu hakikat ve bu mana da Üstadımızın selef ve halef temayüz etmiş has ve halis talebelerinde, hizmetkarlarında zahir bir tarzda göründü, görünüyor. Onların son temsilcisi, mümessili Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyimiz de seksen küsür senelik ömrünün istikrarı içerisinde tam sadakat ve kanaat manasını temaşa ediyoruz. O’nun bu hali bizlere şevk, himmet ve gayret veriyor. Ağabeyimizin sebat ve sadakati, nazarların oraya buraya değil Risale-i Nur’a tevcihine vesile oldu. Şark ve garbdan, cenub ve şimalden pek çok kimselerin, ilim ve irfan sahiplerinin, ziyaret etmesine, manevi bir şura hükmünde olan uhuvvet derslerine iştiraklerine sebeb oldu. Evet, bu son derste iki üç senedir devam eden iştiyakın artarak devam ettiğini görüyoruz. Müsbet iman hizmeti manasını şiar edinen bütün Nur cemaatleri, hizmet heyetleri şu zamanın Nur ve Gül fabrikalarının temsilcileri, Mübarekler heyeti, Medrese-i Nuriye temsilcileri, çobanlar, yörük efeleri, belki bu zamanın evliyaları, allameleri tevazu ve mahviyet makamında herbirisi başka bir kisvede belki Hulusi Bey’i, Asım’ı, Sıddık Süleyman’ı, Santral Sabri’yi, Bekir Ağa’yı, Hüsrev ve Refet ve Rüştü’yü, Hafız Ali ve Hafız Mustafa’yı, Küçük Ali ve Tahiri’yi, Ahmed ve Mehmed ve Hasan Feyzileri, Emin ve Ahmet Nazif, Hilmi ve Hıfzı Bayramı, Sungur ve Bayram ve Ceylan’ı, Zübeyr’i (rahmetüllallahi aleyhim ecmain) gibi.. Asrı Saadet’in bu zamandaki mümessillerini temsil ederek İstanbul, Ankara ve Anadolu’dan ve hariç memleketlerden gelen, uhuvvet bayramına kuvvet veren kardeşlerimiz, ağabeylerimiz hiç menfaate, makama, mansıba ehemmiyet vermeyen, Nur dairesini kontrol altına almak isteyen gizli komitelere lisan-ı hali ile meydan okuyan, yani grupçuluğa, hırkacılığa fırkacılığa, ihtilafa nurlardaki düsturlara tam sadakatla itibar etmeyen fedakar, vakıf ve vakıf çok mühim Nur talebeleri burada bulunuyorlar. İhlas ve uhuvvet dersini kemal-i huşu ve huzurla dinliyorlar. Nazara verilen mektuplardaki manayı tefekkür ediyorlar. Tam da vatan ve memleketimizin harici ve dahili düşmanlarının ülkemize, milletimize, alem-i İslam’a darbe vurmak istedikleri şu nazik günlerde bu tesanüdün bu manevi kongrenin, mü’minleri şad ve mesrur ettiği gibi İslamiyet ve Kur’an düşmanlarını da perişan edeceğine şek ve şüphe yoktur. İki üç senedir devam uhuvvet dersleri semeresini vermiştir. Görüyoruz her taife-i Nur burada... Sadakatte namdar, şevkte, gayrette, himmette ali, Üstadımızın son varisi Hüsnü Ağabeyin bu istikrarlı duruşu bütün cemaatimize hüsnü misal oluyor. Neticede, hizmette sebkat etmiş tecrübeli ağabeyler olsun, genç vakıf, fedakar kardeşlerimiz olsun hepsinin komitecilerin her türlü plan ve desiselerine rağmen aldanmayacaklarını, ehl-i iman nazar-ı ferasetle, istikamet-i nazarla müşahade ediyorlar. Hayatta, içtimaiyatta, siyasette istikameti görüyorlar. İttifak Huda’dadır, Kuran’ın tarif ettiği yoldadır diyerek şahs-ı maneviye iltihak ile mücahede-i maneviyeye kuvvet veriyorlar.
Bugün Risale-i Nur’un fedakar şakirdleri ve hadimleri, ekserisi iman ve Kur’an hakikatlerine hayatlarını, vakitlerini ve bütün hissiyatlarını feda etmiş kahraman şakirtleri; hem kalblerinde hem ruhlarında hem fikir ve düşüncelerinde, bütün hissiyat ve duyguları ile hizmet-i iman ve Kur’an’da, cihad-ı ilmi ve manevilerinde, hakikat-ı dini ve İslamiyet’i tebliğ ve davette ders-i Kur’an’da diz dize, hizmet-i imaniyede el ele, cihad-ı manevide ve gerekirse maddide omuz omuza devam ettiklerini, edeceklerini ve mason ve münafıkların bütün plan ve desiselerini akim bıraktıklarını bırakacaklarını sebat ve metanetleri ile ve tam sadakatleri ile gösteriyorlar. Risale-i Nur’un halis ve fedakar şakirdleri, hayatını ve vaktini ve bütün hissiyatlarını Kur’an ve iman hakikatlerine, Risale-i Nura vakfeden kahraman kardeşlerimiz Nur mesleğine, şahs-ı maneviye, Üstadımıza azami ihlas, azami sadakat, azami fedakarlık, azami dikkat mesleğinin ölçüleri içinde mükemmel bir iktisat ile fevkalade bir istiğna ile mukabele ederek Süfyaniyetin tuzaklarından kendilerini ve kardeşlerini muhafazaya çalışıyorlar. Muazzez Üstadımızın dediği:
Menfaat-i maddiyenin, makamatın getireceği, ihlası kıracak halattan, teveccüh-ü nasdan, tama’ ve hırsdan istiğna gösteriyorlar. Üstadımızın vasiyetindeki emrine, tembihine tam sadakatlerini gösteriyorlar. Tama’ yüzünden bu zamanda ulemaü’s-su’a gelen tehdid-i azimden, ihlası kıracak halattan şiddetle içtinab ediyorlar. Vasiyetnamedeki emir ile iktisat ve istiğnayı hedef gösteren Üstadımız diyor ki:
Evet, Tarihçe-i Hayat’ın ön sözünde Ali Ulvi Bey, Üstadımızın iktisat ve istiğna düsturunun şahsına münhasır kalmadığını, talebelerine de sirayet ettiğini şöyle ifade ediyor:
Cenab-ı Hak bunların emsalini ziyade etsin ve onları da muvaffak etsin ve tarik-ı haktan ayırmasın, amin. اَللّٰهُمَّ وَفِّقْنَا وَ اِيَّاهُمَا وَ اَمْثَالَهُمَا مِنْ اِخْوَانِنَا لِخِدْمَةِ الْقُرْاٰنِ وَ اْلا۪يمَانِ كَمَا تُحِبُّ وَ تَرْضٰى بِحَقِّ مَنْ اَنْزَلْتَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنَ عَلَيْهِ اَفْضَلُ الصَّلَاةِ وَ اَتَمُّ التَّسْل۪يمَاتِ مَا اخْتَلَفَ الْمَلَوَانِ وَ مَا دَارَ الْقَمَرَانِ Kaynak : Risale Ajans Bu haber 789 defa okunmuştur.
|
HABER ARAEN ÇOK OKUNANLARGALERİ |
||||||||
Sitemizdeki tüm yayınları izin almadan yayınlayabilirsiniz Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |